Şerhu’l-Usûli’l-hamse

İsminden anlaşılacağı üzere Mu‘tezile’nin tevhîd, adalet, va‘d-va‘îd, el-menzile beyne’l-menzileteyn ve el-emru bi’l-ma‘rûf ve’n-nehyü ani’l-münker şeklindeki beş temel esasını konu alan bir eserdir. Kâdî Abdülcebbâr’ın, eseri, el-Muğnî fî ebvâbi’t-tevhîd adlı külliyatı üzerinde çalıştığı zaman zarfında kaleme aldığı eserler arasında zikrettiği göz önünde bulundurulduğunda 360/970 – 380/990 yılları arasında kaleme alındığı söylenebilir.

Eserin sistematiği –sırasıyla- zikredilen beş esas merkezinde oluşturulmuştur. Eserin başında, dinen sorumlu olan kişinin bilmesi gereken bu beş temel esası ele almaya geçmeden önce bir mukaddime yer alır. Burada konuya, kul için yapılması zorunlu olan ilk görevin Tanrı’yı bilmeye ulaştıran akıl yürütmek olduğunu ifade ederek başlanır. Bu bağlamda zorunluluk, nimet, ihsan, şükür kavramları üzerine çözümlemeler yapılır. Ardından hudûs deliline başvurarak âlemdeki değişimden hareketle cevher ve arazların yaratılmışlığıyla yaratıcının varlığına delillendirmede bulunulur. Tevhîd esası çerçevesinde Tanrı hakkında zorunlu ve imkansız olan nitelikler ele alınır ve bunlardan ikincisiyle alakalı olarak Tanrı’nın ahirette görülemeyeceği ve ikinci bir ilahın bulunmadığı hususları temellendirmeye gayret edilir. Adl esasının içeriğini; “adl”in neliği, Tanrı’nın fâilliği karşısında kulların fiillerinin konumlandırılarak izah edilmesi, elemlerin açıklanması, peygamberlik, mucize, nesih, bedâ gibi meseleler oluşturur. Va‘d ve va‘îd esasıyla alakalı olarak övgü-mükafatlandırma ve yergi-cezalandırma ile bunların hak edilişlerinin nasıllığı, büyük ve küçük günahlar, fâsığın ahiretteki konumu ve şefaat meseleleri ele alınır. el-Menzile beyne’l-menzileteyn esasının odağını büyük günah işleyenin durumu, onların kâfir ya da fâsık isimlendirmelerinden hangisini alacağı, kabir azabı ve kıyamet hallerine ilişkin meseleler oluşturur. el-Emr bi’l-ma‘rûf ve’n-nehy ani’l-münker esası çerçevesinde ise bunun neliği, hükmü, imamet ve buna ilişkin bazı hususlar, kaza-kader, eceller, rızıklar ve tövbeyle alakalı hususlar ele alınır.

Öncelikle Mu‘tezile’nin beş esasının bir kelâm metnini nasıl şekillendirdiğini görmek, söz konusu esasların ayrıntılarını öğrenmek ve Kâdî Abdülcebbâr’ın fikirleri hakkında birinci elden muhtasar bir şekilde bilgi sahibi olabilmek eseri kıymetli kılan hususlardır. Ayrıca önemine binaen esere Kâdî Abdülcebbâr’ın öğrencileri tarafından ta‘likler yazılmıştır. Bunlar arasında Ebu Muhammed İsmail b. Ali el-Ferzâzî ile Mankdîm Şeşdîv’in ta‘lîkleri zikredilebilir.

Mu‘tezilî âlimler tarafından her ne kadar Kâdî Abdülcebbâr’ın Şerhu’l-Usûli’l-hamse adında bir eseri bulunduğu zikrediliyorsa da Mu‘tezilî gelenekte el-Usûlü’l-hamse, Şerhu’l-Usûli’l-hamse adlarıyla eserlerin yazıldığı bir literatürün bulunması, söz konusu eserin gerçekten ona ait olup olmadığını sorunlu hale getirmiş ve araştırmacılar tarafından eserin Kâdî Abdülcebbâr’a aidiyetiyle alakalı farklı görüşler ortaya koyulmuştur. Genel kabul görmüş kanaate göre Şerhu’l-Usûli’l-hamse hem metni hem şerhiyle Kâdî Abdülcebbâr’a ait olup, bugün elimizdeki hali öğrencisi Mânkdîm Şeşdîv’in (ö. 425/1034) eser üzerine yazdığı ta‘lîki de içeren bir versiyondur. Dolayısıyla elimizdeki halinin gerçekte müellifi Mankdîm Şeşdîv, adı ise Ta‘lîk alâ Şerhi’l-Usûli’l-hamse’dir. Bununla birlikte Mânkdîm’in ta‘lîkinin şerhten ayırt edilebilir durumda olması, eserin Kâdî Abdülcebbâr’ın fikirlerine kaynak teşkil etmesinin önünü açar. Eser belki de bu nedenle ve metnin büyük kısmının Kâdî Abdülcebbâr’ın fikirlerini yansıtmasından dolayı genellikle Mânkdîm’e değil, doğrudan Kâdî Abdülcebbâr’a nispetle neşredilmiştir.

Kahire’de 1965 tarihinde Abdülkerim Osman tarafından yapılan neşir, dünyanın çeşitli kütüphanelerinde yazma nüshaları bulunan eserin San‘a ve İstanbul’daki nüshalarından hareketle yapılmış ilk neşridir. Daha sonra 2001’de Beyrut’ta Semîr Mustafa Rebâb tarafından tashihli yeni bir neşri yapılan eser, 2013’te İstanbul’da İlyas Çelebi tarafından Türkçe tercümesiyle bir arada yayımlanmıştır.

 

Sami Turan Erel

Yorum Yap